Skip to main content

Gerçek Mutluluk Başkalarının Hayatlarını İyileştirmektir

14 Ekim, 2014

Dünyanın en zenginleri arasında yer alan Bill Gates ve Warren Buffett 2010 yılında bir akşam yemeğinde, ‘’Bağış sözü ver.’’ hareketini başlattılar. Liderlik yaptıkları oluşuma, Facebook´un kurucusu, en genç milyarderlerden Mark Zuckerberg’i ve birçok zengini de kattılar. “Bağış sözü ver” hareketine katılan zenginlerin her biri, servetlerinin yarısını yoksullar için bağışlama sözü verdiler.

Az ya da çok, bağış yapan her insan, kendisinden daha az şanslı olanlara duyarlılığını gösterir. Ama bir insanın yaptığı bağışı ve bağışın miktarını duyurması ve bundan kendine paye çıkarması genelde pek hoş karşılanmaz. Bizim kültürümüz, “Bir elin verdiğini diğer el bilmez.” diyerek, bu konuda insanın sessiz olması gerektiğini öğütler. Bağış yapmanın esas amacı yardım etmektir; yardım edenin reklamını yapmak değil. Fakat çok zenginler ve büyük şirketler bu kuralın dışındadır. Toplum, zenginlerden ve büyük şirketlerden –vergisini verseler bile- kazandıkları paranın bir kısmını topluma geri vermelerini talep eder. Toplumlar arasında kültürel farklılar olsa da hemen her toplumun talebi aynıdır.

Bağış yapmak, yeni bir kavram değil, hiç şüphesiz. Bugün devletlerin yaptığı çoğu kamusal görevi,  yüzyıllar önce vakıflar yapıyordu. İbadethaneler, medreseler, hastaneler, hamamlar, kervansaraylar, köprüler , çeşmeler… Anadolu tarihinde hep hayırseverlerin vakfettikleri kaynaklarla yapılmıştı.  Vakıflar misyonlarındaki yardımlaşma amacı doğrultusunda tarih boyunca, sosyal dengelerin kurulmasında ve toplumsal bütünleşmenin sağlanmasında önemli roller üstlendiler. Osmanlı İmparatorluğu, tarihçilerin tanımıyla bir “Vakıflar Medeniyetiydi.”

Son yıllarda bağış yapmaya bakış değişti. Sadece para vermenin, sadece bağış yapmanın kalıcı sonuçlar üretmediği gerçeğinden  hareketle vakıflar, şirketler ve bireyler daha etkili olmanın yollarını aramaya başladırlar. Bu bakış açısı değişikliği de şimdiye kadar acil ihtiyaçları giderme amacıyla yapılan hayırseverliğin ötesine geçen, bir anlayışı tetikledi.

Myth2_Carousel1

Hayırseverlikten stratejik bağışçılığa doğru gelişen bu değişim, pek çok insani sorunun köküne inerek daha uzun vadeli ve sürdürülebilir değişimler yaratmayı amaçlıyor.

Filantropi sadece parasal yardım yapmak değildir; Filantropi paradan önce, bir değerler sistemine sahip olmayı gerektirir. Filantropi insanlara yardım etme, öğretme, yol gösterme ve onların içindeki potansiyeli ortaya çıkararak onların daha iyi insan olmalarını sağlama motivasyonun hayat bulması demektir. (Filantropi Yunanca “insan sevgisi” anlamına gelir.)

Filantropi geleneksel bağışçılık ve hayırseverlikten öte, daha  yaratıcı ve sürekliliği olan “stratejik hayırseverlik” girişimidir. Filantropist, sadece parasını değil asıl zamanını, kabiliyetlerini, sahip olduğu ilişkileri,  bir sorun çözmek için devreye sokan insandır. Filantropistler, faaliyet gösterdikleri alanlarda kalıcı değişim yaratmayı, çözümlerini yaygınlaştırmayı ve uzun vadede toplumun desteğini kazanmayı hedeflerler.

Geleneksel bağışçılık genellikle bir planlama yapmadan kendiliğinden gelişen, çoğunlukla insanın yakın çevresindeki tanıdıklarına yönelik bir hayırseverliktir. Bu yaklaşımla bağış yapanın konuyla bir daha ilgilenmesi gerekmez. Bağış yapan insan, gönlünden kopan bir kaynağı ihtiyaç sahibine ulaştırdıktan sonra sorunun çözülüp çözülmediğiyle pek ilgilenmez. Zaten bu anlamda geleneksel hayırseverlikte amaç, sorunları çözmekten öte bir katkı yapıp, görevini yapmış olmanın huzurunu yaşamaktır.

Filantropi ise, insan sevgisini yücelten bir felsefe üzerine temellenen daha örgütlü ve stratejik bir bağışçılık yaklaşımıdır. Sadece anlık bir destek sağlamayı değil, kalıcı değişim yaratmayı amaçlar. Kısa süreli çözümler yerine sorunların köküne inmeyi hedefler.  Soruna sebep olan sistemi değiştirmeye yönelik sürdürülebilir bir çözüm arar.

Filantropistlerin geleneksel bağışçılardan bir diğer farkı da sivil toplumun gücüne inanmalarıdır. İnandıkları, destek oldukları fikirleri takip eder; örgütlenen insanların değişim yaratacağına inanırlar, bu yüzden de  sivil toplum kuruluşlarını (STK) destekleyerek onların güçlenmesini isterler. Filantropistler, bu anlamda, sadece bağışçı değil aynı zamanda toplumsal değişim aktörleridir. Sabancı Vakfı’nın Hibe Programları ve Fark Yaratanlar Projelerinde gördüğümüz gibi Filantropi,  engellilerin, kadınların ve gençlerin pek çok sorununun çözümüne kalıcı katkı yapmayı başarabilir.

bannerfarkyaratanlartr

Diğerkamlık (Alturism) yani başkalarının iyiliğini düşünme, kökleri hümanizme dayanan bir düşünce ve davranış biçimidir. Kendi çıkarını gözetmeksizin başkalarına yardım etme, insanın empati duygusunun en gelişmiş ve en cömert dışavurumudur. İnsanın başkasına yardım etmesi,  birlikte yaşamanın gereği olduğu kadar bireysel mutluluğun da kaynağıdır.  Son yıllarda yapılan pek çok bilimsel araştırmaya göre, yardım etmek insanı iyileştirir, mutlu eder.

İster toplumun talebi, ister dini vecibelerin gereği, isterse kişinin kendine özgü nedenlerinden kaynaklansın, bağış yapmanın bağışı yapana en büyük katkısı onu mutlu etmesidir. Gerçek mutluluk “almak” değil “vermektir.” Gerçek mutluluk, başkalarının hayatlarını iyileştirmektir.

Bu mutluluğu yaşamanın yolu, sahip olduğumuz zaman, bilgi, para gibi kaynaklarımızın bir kısmını, çözümünde anlam bulduğumuz toplumsal bir sorunun giderilmesine vakfetmektir.

Yorumlar

Comments (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir