Skip to main content

Adalet İşyerinin Çimentosudur

10 Şubat, 2015

1980’lerin başında Alman sosyologlar Werner Güth, Rolf Schmittberger ve Bernd Schwarze bir deney yaptılar. Deneye iki kişi çağırdılar, aralarından birini kurayla seçerek kendisine 100 Dolar verdiler ve bu parayı kendisiyle diğer kişi arasında istediği oranda paylaştırmasını istediler. İkinci kişinin paylaşım kararını kabul etmesi halinde her ikisinin de paralarını alıp hemen gidebileceklerini fakat diğer kişinin paylaşımı kabul etmemesi halinde kimsenin para alamayacağını  söylediler. (Ultimatom Test)

Klasik iktisat teorisi, insanların akılcı olduklarını ve kendi çıkarlarını düşünerek karar aldıklarını varsayar. Teoriye göre, kendisine düşen para miktarı ne kadar az olursa olsun, ikinci kişinin teklifi kabul edip , “havadan gelen” bu parayı alması gerekir; çünkü kendi çıkarını düşünen her akılcı insanın böyle yapması gerekir.

Fakat deney hiç de beklendiği gibi gelişmedi. Paylaşım yüzde ellinin uzağında olduğu zaman, deneyin uygulandığı pek çok ülkede, deneye katılan binlerce kişi -kültürel farklılıklara rağmen- teklifi reddetti. En fakir ülkelerde bile birinci kişinin ikinciye verdiği miktar adil olmadığı durumlarda deneye katılan ikinci kişiler parayı reddettiler. Kendilerine birinci kişinin “reva gördüğü” “havadan gelen” parayı alıp evlerine dönmek yerine onu cezalandırmayı tercih ettiler.

Deney, insanların adaletsizliğe derin tepki gösterdiklerini kanıtladı. Pek çok durumda adalet duygusu, insanın kendi çıkarından bile önemlidir. İnsanlar bir daha karşılaşmayacaklarını bildikleri insanlarla bir işbirliğine girdiklerinde bile, bu ilişki sırasında adil olmayan bir davranışla karşılaştıkları takdirde içgüdüsel olarak adaletten yana tavır alırlar.  (Paradan Daha Önemli Ne Var?)

Bilim adamlarının fMRI teknolojisiyle kanıtladıkları gibi, adil olmayan davranışların cezalandırıldığı durumlarda, insan beynin haz bölgesi harekete geçer. Adalet duygusunun kişisel çıkardan daha üstün görülmesinin temelinde de bu haz duygusu yatar.

1

Adalet arayışımızın arkasında denge anlayışımız vardır. İnsan adaletsizliklere bir süre katlansa bile sonra mutlaka dengeyi bulmak ister. Gerald Zaltman’a göre denge, hayatımızı yönlendiren temel kavramlardan birisidir. Dengenin fiziksel olduğu kadar sosyal, psikolojik ve ahlaki boyutları da vardır. Adalet, bütün ilişkilerin çimentosudur. Özel hayatımızda da iş hayatımızda da bütün ilişkilerimizde adalet ve güven ararız.

Antropolog Joseph Henrich ve arkadaşları, tarihi boyunca insanların birbirleriyle yaptıkları işbirlikleri sayesinde hayatta kaldıklarını söyler. Konusu ne olursa olsun, insanlar arasında bir işbirliğinin oluşması ve devam etmesi için o ortamda adaleti sağlayan  kurallar olması gerekir.

İnsanların günlük hayatlarında adaleti en yakından deneyimledikleri ortamlar, zamanlarının büyük bölümünü geçirdikleri işyerleridir. Görevlerin, ücretlerin, terfilerin, ödül ve cezaların çalışanlar arasında nasıl dağıtıldığı, işyerindeki adaletin en temel göstergesidir. Bir işyerindeki adalet, hiç şüphesiz o işyerinin huzurunu ve başarısını belirleyen en temel unsurdur.

İşyerinde adalet, sadece insanların haklarını teslim etmekle sınırlı değildir. Gerçek anlamda adalet sağlamak için yönetimin çalışanlara hak dağıtımı sürecinde kendi seslerini duyurmalarına imkan tanıması ve onlara saygılı davranması gerekir. Adil işyerlerinde bu süreç, gecikmesiz ve nezaket kuralları çerçevesinde işler. İşyerindeki adalet duygusu insanların birbirlerine ve kuruma olan güveninin çimentosudur.

Adaletin sağlandığı işyerlerinde çalışanların şirkete bağlılıkları artar. Sadece çalışanların değil, müşteriler ve diğer paydaşların da o şirkete olan bağlılıkları artar. Adil yönetilen şirketlerde doğal olarak karlılık da artar.

2

Liderler hem adil davranmak hem de adil oldukları algısını yönetmek zorundadırlar. Hangi kararı neden aldığı hakkında bilgi veren, karar sürecinde çalışanlarının görüşlerini dikkate alan, bu kararlar ve sonuçları ile ilgili zamanında geribildirimde bulunan, çalışanlara değer veren liderler daha adil algılanırlar.

Adalet göreceli bir kavramdır. İyi liderler bu gerçeği bildikleri için niyetlerini ve süreçleri şeffaflaştırarak sonuçların daha adil algılanmasını sağlarlar. Sonuçlardan memnun olmadıkları durumlarda bile insanlar, sürecin adil işlediğine inanırlarsa, o kuruma bağlılık duyarlar.

Kurumsal yönetimin en önemli ilkesi adalet ilkesidir. Adaletin ihlal edildiği kurumlarda kalıcı başarı elde etmek mümkün değildir.

Niall Ferguson, gelişmiş toplumların “kurallar koyduklarını ve bu kurallara herkesin uymasını sağladıklarını” söylüyor ve bunu başardıkları için refah toplumları olduklarını savunuyor. Ben, hem toplumsal hayatta hem de kurumsal hayatta Niall Ferguson’un söylediklerini çok ciddiye almamız gerektiğini düşünüyorum.

İster toplumda isterse bir şirkette olsun, adalet sağlanamazsa güçlünün güçsüzü ezdiği bir karmaşa ortaya çıkar. Herkes kendi tarzı ve gücüne göre adaleti tesis etmeye, kendi hakkını aramaya başlar; düzen yok olur.

Hepimiz hem iş hayatında hem de toplumsal hayatta daha fazla adalet talep etmeli ve daha  adil ortamlara kavuşmak için çaba göstermeliyiz. Çünkü adalet ailenin de, işyerinin de, toplumun da çimentosudur.

Yorumlar

Comments (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir