Öyküler Neden Bu Kadar Önemli?

Sizce bir insanı ikna etmenin yolu nedir? İnsanlar mantıkla mı ikna olurlar?

Ben uzun yıllar boyunca insanları ikna etmek için mantık kullanmak gerektiğine inandım. Kendi görüşlerimi kabul ettirmek için hep insanların mantığına seslendim. Ama uzun yıllar sonra bu yöntemin hiç işe yaramadığını öğrendim. Bugün artık bir insanı mantıkla ikna etmenin neredeyse hiç mümkün olmadığını artık biliyorum.

Ben insanları ikna etmek için öykü anlatmak gerektiğini kırk yaşlarımda öğrendim. Bu yöntemi öğrendiğim zaman uzun bir süre şaşkınlığımı üzerimden atamadım.

İster patronunuzu ister sevgilinizi, ister anne-babanızı ister çocuğunuzu, ister tek bir kişiyi ister bir ulusu ikna etmek isteyin, yapmanız gereken öykü anlatmaktır.

Obama’nın “Babamdan Hayaller” kitabında anlattığı kendi hayat öyküsü, bir ulusu ikna etme konusunda iyi bir örnektir:

“Ben Kenya’dan gelen siyah bir adamla Kansas’tan gelen beyaz bir kadının oğluyum. Ben 2. Dünya Savaşı’nda General Patton’ın ordusuna hizmet etmiş  bir dede ile bomba yapımında çalışmış bir anneanne tarafından büyütüldüm. Amerika’nın en iyi okullarında okudum ve dünyanın en yoksul halkı arasında yaşadım. Damarlarında kölelerin kanını taşıyan bir siyah Amerikalı kadınla evliyim. Bu kan bizim kızlarımıza bırakacağımız en değerli mirasımızdır.”

Obama anlattığı bu öykünün gücüyle sadece Amerika’da değil dünyada da milyarlarca insanı etkiledi ve Amerika başkanlık seçimlerini kazandı.

Peki öykülerin insanı etkileme gücü nereden gelir? Neden öyküler insanı bu kadar çok etkiler?

İnsanın bilinci, sorgulayıcı ve eleştiren bir yapıya sahiptir. İnsan başkalarının mantığını kabullenip kendi fikrini değiştirmek istemez. Aksine ikna olmamak için bütün gücüyle direnir. Çelişkili gibi görünse de bir insanın görüşünü mantıkla değiştirmeye çalışmak, o görüşün söz konusu insanda daha da sağlamlaşmasına yol açar.

Bilinçdışı ise akıl yürütmez ve hayal – gerçek ayrımı yapmadan her şeyi gerçek gibi algılar. Bu sebeple insanın bilinçdışına ulaşan bilgiler hayat boyu onu  etkileyen, davranışlarına yön veren esaslar haline gelir. Öyküler dinleyenlerin mantık süzgecine takılmadan doğrudan bilinçaltına ulaştığı için etkilidir.

Öykü dinlerken insan sorgulayan mantığını devreden çıkarır ve bağ kuran, anlam arayan bir psikolojiye bürünür. Algılarını açar ve etkilenmeye hazır bir duruma geçer.  Öykü dünyası bu nedenle sihirli bir dünyadır. İyi anlatılan bir öykü sadece dinleyeni etkisi altına alıp harekete geçirmekle kalmaz aynı zamanda kulaktan kulağa bir iletişim başlatır. İnsanlar dinledikleri ve etkilendikleri öyküleri başkalarına anlatmak isterler.

Pulitzer ödüllü yazar Willa Cather “Aslına bakarsanız insana ait sadece birkaç tane öykü vardır ve bu öyküler çağlar boyunca sanki daha önce hiç anlatılmamış gibi tekrar tekrar anlatılır.” der.

Gerçekten de öyledir. Antik dönem mitolojilerinden Hollywood’a kadar, bütün öyküler belli başlı birkaç türden oluşur. En karanlık çağlardan bugüne kadar bütün toplumlar hep aynı öyküleri anlatır.

En kibar ortamlarda da şehrin kenar mahallelerinde de insanlar aslında özü aynı olan bu öykülerle heyecanlanır, umutlanır, öfkelenirler.  Bu öykülerden anlam çıkarır, ilham alırlar.  Bu öyküler insanları birbirine  bağlar.

Dünyanın her yerinde öykülerin ortak özellikleri vardır. Anadolu’nun bir  köyünde ya da New York’ta bir gökdelende anlatılan öyküler, şaşırtıcı derecede birbirine benzer.

Biz, iyiyi ve kötüyü annemizin babamızın anlattığı masallardan öğrenmedik mi?

Bu masallar bize dostaları ve hainleri, doğruları ve yanlışları öğretti. Fakirliği ve zenginliği öykülerde tanıdık. Öyküler bize insanın zor duruma düşebileceğini, parasız ya da güçsüz kalabileceğini öğretti. Ama en önemlisi öyküler bize içimizdeki kahramanı çıkartacak gücün kendi elimizde olduğunu öğretti. Biz insanın kimsesiz ve parasız kalabileceğini ama asla umutsuz kalmayacağını masallardan öğrendik. Zorluklarla karşılaştığımız her durumda içimizdeki umudu masallar sayesinde koruduk. En zorda kaldığımız anlarda bile masal dünyasındaki kahramanlar bize ilham verdiler, onlardan güç aldık.

Peki hangi durumda hangi öyküleri anlatmak gerekir?

Aslında her durumda anlatılacak değişik öyküler vardır. Bilgelik hikâyeleri, gerçek hayatta karşılaştığımız anekdotlar, tanınmış insanların hayat hikâyeleri, Sufi hikâyeleri, mitolojik öyküler… Belki Nasreddin Hoca belki Ezop hikâyeleri… İster Orta Çağ’da kaleme alınmış Şehrazad’ın hükümdar kocası Şehriyar’a anlattığı hikâyelerden oluşan Binbir Gece Masallarından bir masal, ister  Homeros’un İliada ve Odysseia destanından bir öykü… Ya da kendi hayal gücünüzün ürünü olan, hayata bakışınızı ve temel değerlerimizi yansıtan öyküler.

O kadar güzel öyküler vardır ki, her biri ayrı bir duruma uygundur.

Yaradılış hikâyeleri hemen her din ve kültürde bize nereden geldiğimizi anlatır.

Dönüşüm hikâyeleri, sadece kurbağa olan prenslerin hikâyeleri değildir, onlar bize insanın değişebileceğini, olgunlaşabileceğini anlatır. Dış görünüşe kapılıp yanılmamayı, kurbağaların içinde bir prensin gizli olabileceğini yine öykülerden öğreniriz.

Mitolojik öyküler hırs, kıskançlık, kurnazlık, gurur üzerinedir. Bütün mitolojilerde, insanı insan yapan bütün duygular, tanrılar üzerinden anlatılır.

Halk hikâyeleri, bir toplumun değerlerini, inançlarını, korkularını ve umutlarını anlatır. Bu hikayeler bize ilham verir; bir yandan toplumu ve insanları eleştirirken diğer yandan dinleyene daha iyi bir dünyanın yollarını gösterir.

Öyküler ve masallar gerçek insanların dilidir ve her durumda en güçlü dersleri içerir. Gerek öyküler gerekse masallar -eğer iyi anlatılırsa- olağanüstü bir etki gücüne sahiptir.

Bu sebeple insanlara ilham vermek ve onları harekete geçirmek için öykü anlatmaya ihtiyacımız var.

Hollywood’un en meşhur öykü anlatıcılarından, senaristlerin hocası Robert McKee Zihnimizin dili öykü dilidir. Eğer bir kişi kendi düşüncelerini öykülerle sunmak isterse dinleyici buna direnmez aksine anlatanı kucaklar.” der.

Öyküler, kendilerine has sihirli dili ve kurgusuyla, zihnimizin savunma mekanizmalarını yumuşakça aşıp kalbimize ulaşır. İşte bu yüzden biz en çok öykü dilinden etkileniriz.

Ben kırk yaşlarımda fark ettiğim bu yalın basit yöntemi her geçen gün hayatıma daha fazla katmaya çalışıyorum. Artık ne zaman ciddi bir konuda insanlara kendi görüşümü anlatmam gerekse eskiye oranla daha fazla öykülerin yardımına başvuruyorum.

Siz de bu yalın ama çok etkili yöntemi profesyonel ve kişisel hayatınızda daha çok kullanın. Bu sihirli yöntemden daha çok yararlanın.

Not: Bu yazıyı ilk kez 6 Temmuz 2010 tarihinde yayınladım.

Yorumlar

  1. Teşekkürler çok istifade ettim
    Son zamanlarda öyküler hayatıma daha çok girdi anlatmak istediklerimi öykü diliyle anlatsam nasıl olur derken sizin yazınızı okudum çok beğendim..

  2. Muthis… Tam zamaninda okudum yazinizi.. Yeni bir ortak dil olusturmak gibi.. Tesekkurler..

  3. Okurken öykü anlatmanın gücünün farkına daha çok vardım 🙂 Bakalım işime yarayacak mı?Deneyeceğim:) Bu arada internet üzerinden uzun yazılar ne kadar iyi de olsa okumak sıkar beni ama sizin bloğunuz okutuyor kendini. Teşekkürler iyi çalışmalar.

  4. Temel ağabey,
    öykü anlatma ve ikna etme üzerine yazdığın bu yazı gerçekten harika. Bir solukta okudum ve gerçekten etkilendim. Bir ay kadar önce bana düşüncelerimi küçük hikayelerle anlatabildiğimi ve bunun güzel bir meziyet olduğunu söylediğinde seni tam olarak anlayamamıştım ama şimdi bu yazıyı okuyunca seni daha iyi anlıyor ve beni sözlerinle yücelttiğin için teşekkür ediyorum. Ayrıca yazdıklarını okudukca senden öğrenebileceğim daha çok şey olduğunu büyük bir mutlulukla fark ediyorum. Ayrıca ilk fırsatta ikna etmek ile ilgili olarak kendi geliştirdiğim bir yöntemi seninle tartışmak ve fikrini almak için sabırsızlanıyorum.
    Son olarak hayatıma dokunduğun için teşekkür ederim, en derin saygılarımla

  5. Öyküler insanı insana anlattığı için önemli bence ve yine temel bey i bu yazısından dolayı tebrik ediyorum..

  6. Merhaba Temel Bey
    Ben de öykülerin özellikle pazarlama dünyasında çok önemli bir iletişim aracı olduğunu düşünüyorum. Öyküsü olan ülkeler gibi öyküsü olan ürünler de hedef kitlenin daha çok ilgisini çeker. Akılda kalıcı ve ilginç bir öykünün ürün ya da hizmete sağladığı katma değer bazen ürün özelliklerinin de ötesine geçebilir.
    Örneğin Yunanistan’a rehberle birlikte yaptığımız tarihi yerler gezisinde, bir çok yerde, çok az bir kalıntı önünde, görülecek hiçbirşey olmadan, dakikalarca öykü dinledik. Türkiye ile karşılaştırıldığında tarihi kalıntılar açısından çok daha az esere sahip olan Yunanistan’ın, mitolojisi ile, çeşitli mecralarda sürekli anlattığı öyküleri ile dünya turistleri için Türkiye’den daha cazip bir ülke olduğu açık. Keşke biz de bu toprakların öykülerini best seller yazarların romanlarının, en çok izlenen filmlerin, dizilerin içine gizlesek ve ülkemiz için bir merak ve özlem yaratabilsek diyorum.

    Diğer yandan öykünün indirekt bir eğitim aracı olduğu da kesin. Sizin de söylediğiniz gibi yaşama dair ilk öğretiler büyüklerimizin bize aktardığı, içinde toplum değerlerine ve deneyimlerine ait ortak aklın ürettiği mesajlar ve öğretiler bulunan öykülerden kazanılmıştır. Annem bana iletmek istediği mesajları, çocukluğumda masallar içinde, yetişkin dönemimde ise, gördüğü sözde rüya öyküleri ile dolaylı bir yoldan anlatmayı yeğlerdi.

    Pazarlama araştırmalarında da kullanırız öyküleri. Kalitatif araştırmalarda tüketicilerin bilinçaltını okumak, gerçek bilgilere ulaşmak ya da yaratıcı fikirleri ortaya çıkarabilmek için öykülerden sıklıkla yararlanırız.
    Sevgiler

  7. Temel Bey merhabalar,

    Sitenizi bir süredir büyük bir zevkle ve merakla takip ediyorum. Yazılarınızın en beğendiğim yanlarından bir tanesi de konunun derinlerine inmek isteyenlere yardımcı olacak şekilde kaynaklara da yer vermeniz. Bu noktada size hem bir öneri hem de bir rica da bulunmak istiyorum. Kaynakçalarınızda multimedia kaynaklara da yer vermeniz yazılarınıza ayrı bir değer daha katacaktır diye düşünüyorum. İşlediğiniz konularla ilgili önerebileceğiniz film, belgesel ya da konuşma tarzı kaynaklara da kaynakçanızda yer verebilirseniz çok sevinirim.

    Sevgiler.

  8. İkna kelimesi aslında kağıt üstünde mümkün olmayan bir kelime. Zira düşünce sürecinde insanı ikna eden kendisi oluyor. Burada diğerlerinin rolü de ikna etmek değil, daha çok ilham vermek. Hatta bu rolü üstlenenlerin bile düşüncelerinden çok üslupları karşılarındakini etkiliyor. Yani anlatılan hikaye ve anlatılış üslubu çok önemli. Ders verici nitelikte bir hikayenin ters tepmesi gibi, ders verici üslupta anlatılan bir hikaye de beklenenden farklı düşünüş şekillerine yol açabilir. Anlatıcı her türlü görüşe açık, ikna edici değil hayata dokunan,tecrübe üzerinde duran ve bunu üslubna akataran biri; hikaye de tetikleyici ve bir süreci başlatıcı bir ise sürecin daha iyi işleyeceğini düşünüyorum. Tabi bu tarz bir yaklaşım, dinleyecinin süreci anlatıcının istediğinden farklı bir yere götürmesiyle sonuçlanabilir. Zaten dinleyicinin her şeyi çok çabuk kabullenmesi yani ikna olması birazcık düşünce tembeli olduğunu gösterir ve böyle bir kişinin bir görüşü benimsemesi pek önemli değildir. Bu tarz insanlar her söylenenden etkilenir. Şüphecilikten ve düşünmeden uzak, kısır bir ortamda “ikna” denen şeyin mümkün olduğunu düşünyorum ve malesef çoğumuz bunlardan uzak yaşıyoruz. Kısacası ikna akıllı kişiler için değildir, onlar için ancak itici güç olabilirsiniz. Tabi o kişi o konuda sizden çok daha ileride değilse.

  9. Değerli Dostum Temel,
    Öykü konusunun işletme, pazarlama ve ikna için önemini incelediğin makaleni büyük bir keyifle okudum. Konu ile ilgilenlere ve öğrencilerime tavsiye edeceğim.
    Kişisel olarak iknada öykünün önemini 30 yaşında ITT Altın Rehber
    Satış Eğitim Müdürü olduğum zaman çok iyi anladım.
    Zira, ilgili ve ilgisiz öykü şeklinde iki ayrı kalıpta Satış Temsilcilerine öğrettiğimiz öyküleri sahada müşterilerine anlatan satışçılar daha fazla reklam satıyordu.
    Aynı şekilde 1990 yılında İngiltere saha satış ziyaretimde Birmingham satış temsilcisinin satış öyküsünü başarı ile kullanarak 1 yerine 4 reklam ile çapraz satış yaptığını gözlemledim.
    Selamlarımı iletirim…

  10. Temel Bey, değerli birikim ve yorumlarınızı bir tepsi ile bize sunuyorsunuz. Kesinlikle “evet” derim. Daha dar olan kariyer çerçevesinden bakmak gerekirse, entelektüel mesleklerin de tamamı öykü anlatımından faydalanır. Reklamcılar, siyasetçiler, marka danışmanları, avukatlar…Bir savunma avukatının dediği gibi: “Winning is just matter of finding the right story”

    Sevgi ve saygılarımla.
    Mehmet Aksu

  11. Sevgili Temel yine çok etkili bir yöntem önermişsin. doğrusu ben de tıpkı senin gibi bunu kırklı yaşlarımda, çalıştığım firmanın yabancı firmanın genel müdüründen öğrendim.. aradan epey uzun zaman geçti.. uygulamada çok başarılı mıyım? senin kadar olmadığım kesin.. yöntemi bilmek uygulamanın çok etkili ve iyi olacağını göstermiyor tabii.. ikna konusunda gücüne ve yüksek yeteneğine hayranım.. sevgiler.. yazıların için sonsuz teşekkürler..

  12. Çok ilginç bir yazı. İkna üzerine düzinelerce yazı okudum ama işin bu boyutunu düşünmemiştim. Özellikle bizim gibi sözel yetkinlikleri ağır basan kültürlerde, öykü anlatmanın müthiş gücü olduğuna inanıyorum. Her yazısında olduğu gibi, bana yeni ufuklar açan Temel Aksoy’a çok teşekkür ederim.

  13. “Öykü dili en etkili iletişim dilidir çünkü öykü dinleyenlerin zihninin duvarlarına takılmadan, doğrudan bilinçaltlarına ulaşır ve onları ikna eder.”

    işte beni bağlayıcı cümle bu! belki de sırf bu yüzden, kendimi ikna etmek için bile kendime yazmayı, öykü anlatmayı seçerim..

    çok başarılı bir tespit ve çok başarılı aktarmışsınız, elinize sağlık..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir