Skip to main content

Zihniyet Değiştirmek Atomu Parçalamaktan Zor!

28 Kasım, 2023

Şöyle bir sahne düşünün: Anne-baba salonda oturuyorlar, baba dört yaşındaki kızına, “Kızım sen dünyaya nasıl geldin?” diye soruyor. Kız elindeki bez bebekle oynamaya devam ederken fevkalade bilmiş bir edayla: “Beni leylekler getirdi.” diyor.

Bu cevaba şaşıran kimse yoktur hayatta. Bu masum akıl yürütme hoşumuza gider. Yüzümüzde, karşı koyamadığımız bir gülümseme oluşur. Ama hiç birimiz “Bu çocuk geri zekâlı galiba” diye düşünmeyiz. Dünyada hiçbir anne-baba bunu kendine dert etmez. Herkes birkaç yıl içinde bu saf ama yanlış düşüncenin yerine doğru bilginin yerleşeceğini bilir. Tıpkı bilgisayar programları gibi, eski sürümün yerine yenisi gelecektir. Çünkü, çocuk zihninde inanılmaz bir öğrenme ve esneklik kabiliyeti vardır. Merak dürtüsüyle öğrenir ve kendini yeniler.

Fakat çocuklar ilkokul çağına gelince bu esnek zihin, katılaşmaya başlar.  İnsan ilkokul çağına gelince, o zamana kadar kolayca değiştirdiği fikirleri artık yenilenmekte zorlanır. Yeni fikirlere karşı zihinsel bir direnç oluşturur. İlerleyen yaşlarda ise bir yetişkinin zihniyetini değiştirmek giderek zorlaşır. (Howard Gardner)

leylek-ve-cocuk

Bir konuda bir anlayış oluşturduktan sonra insan aklı bunu korumak için çalışır. Kendisine gelen yeni bilgileri o konuda oluşturmuş olduğu görüşe uyarsa kabul eder; uymazsa reddeder. Eğer edindiği bilgi, kişinin sahip olduğu görüşü doğruluyorsa mutlu olur. Aksine gelen yeni bilgi, sahip olduğu görüşle çelişiyorsa mutsuz olur ve o bilgiyi geri püskürtür. Genellikle bilgi objektif de olsa bilimsel de olsa kişinin zihnindeki bu direnci aşamaz. Bilim adamları zihnimizdeki bu oluşulan bu duruma “doğrulama önyargısı” adını veriyor. Doğrulama önyargısı her insanda vardır. Kimse bu önyargıdan azade değildir. (Confirmation Bias – Peter C. Wason)

ABD’de 2004 başkanlık seçimleri öncesinde, on beş Demokrat ve on beş Cumhuriyetçi seçmen üzerinde yapılan araştırma, doğrulama önyargısını anlatan çok iyi bir örnektir. Cumhuriyetçi başkan adayı Bush’un, apaçık çelişkilerle dolu konuşmasını dinleyen Cumhuriyetçi seçmenlerin beynindeki hareketler, fMRI teknolojisiyle incelendi. Bu deneyde, kendi adaylarının çelişkileri, Cumhuriyetçilerin beyinlerinin akıl ve mantık bölgesinde (sol taraf) hiçbir etki ve hareketlilik yaratmadı, bu çelişkiler üzerine akıl yürütmüyorlardı. Ama duygulara ev sahipliği yapan beynin sağ tarafında hareketlenmeler gözlendi. Kendi seçmenleri Bush’un çelişkilerinden duygusal bir huzursuzluk duymuşlardı. İzleyen dakikalarda, bu duygusal gerilimi azaltmak için her biri, Bush’un konuşmasındaki çelişkileri açıklayan ve bu çelişkileri gideren çözümler ürettiler. Bush’un ne kadar “tutarlı” olduğunu anlatmak için çaba gösterdiler.

Daha da önemlisi bu seçmenler, kendi adaylarının çelişkilerine kendilerine özgü bir açıklama getirip bu çelişkileri ortadan kaldıran bir yoruma ulaştıklarında, beyinlerinin “ödül ve haz” bölgeleri canlandı. Seçmenler kendi adaylarının saçmalıklarını içlerine sindirme yöntemini bulduklarında mutlu olmuşlardı.

Bu araştırmada, Demokrat seçmenler ve Demokrat aday Kerry için de aynı davranışları sergiledi. Demokrat seçmenler de kendi adaylarının tutarsızlıklarının üstünü örttüler ve bundan mutlu oldular. (Michael Shermer)

Bu deneyin kanıtladığı gibi, insan bir kere bir görüşe inanınca o görüşün dışındaki bütün görüşlere kapılarını kapatıyor. İnsan zihni bu konuda yumurtanın döllenmesine benziyor. Nasıl yumurta bir kere döllendikten sonra bir daha döllenmiyorsa insan zihni de yeni fikirlere kendini kapatıyor.

Bir kişinin veya bir topluluğun zihniyetini, mantık yürüterek veya bilimsel kanıtlarla değiştirmeye çalışmak; onların zihinlerindeki mevcut düşüncenin daha da güçlenmesini, perçinlenmesini sağlıyor. Çünkü insan beyni her mantıklı açıklamaya kendi zekâsını ve yaratıcılığını kullanarak kendi karşı fikrini oluşturma yeteneğine sahip. Çelişkili gibi görünse de bir insanın görüşünü mantıkla yıkmaya çalışmak o görüşün söz konusu kişide daha da sağlamlaşmasına yol açıyor. (Dünyada en adaletli dağıtılmış şey akıldır)

Bir şirkette de çalışanların yeni bir fikri kabul etmesinin önündeki en büyük engel daha önce sahip oldukları fikirlerdir. Burada yeni fikrin daha iyi daha doğru daha üstün olması değil, yeninin eski görüşle çelişmesidir.

Bir konuda bir fikire sahip olan insanlar o fikri kendi kimliklerinin bir parçası gibi görürler. Bu nedenle sahip oldukları bir fikirden vaz geçip yeni bi fikri kabullenmeyi kendi kimliklerinin zedelenmesi olarak olarak algılarlar.

Özellikle bizim toplumumuzda bir kişinin önemli bir konuda fikrini değiştirmesi onun toplumsal konumunu zedeleyen bir etken olarak değerlendirilir. En masum deyimiyle “etkilenmek” bile bizim kültürümüzde zayıflık belirtisidir. Oysa hayatın her alanında iletişimin özü insanların birbirlerini etkilemesi üzerine kuruludur. Etkilemenin ve etkilenmenin olmadığı bir yerde gelişme, büyüme, olgunlaşma olmaz.

one-way

Her değişimin önündeki en büyük engel insanların zihinlerdeki önyargıların oluşturduğu dirençtir. Bu direnç yüzünden insanları mantıkla ikna etmek mümkün değildir. Hiç kimse kendisine mantıklı bir açıklama yapıldığı için sahip olduğu fikirden vazgeçmez. Einstein’ın dediği gibi “İnsanların zihniyetini değiştirmek atomu parçalamaktan daha zordur.”

İnsanların düşüncelerini değiştirmenin yolu onlara öykü anlatmaktır. Çünkü öyküler insanların zihinlerindeki önyargıların dirençlerine takılmadan onları ikna etme gücüne sahiptirler.  Öykülerin neden bu kadar önemli olduğunu bu yazımdan okuyabilirsiniz. Daha kapsamlı bilgi edinmek isterseniz blog sayfamda öykü anlatma sekmesindeki yazılara göz atabilirsiniz.

Not: İlk kez 2009 yılında yayınladığım bu yazıyı düzenleyerek yeniden yazdım.

Yorumlar

Comments (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir